Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kırılsa bile…

  Gözlerini kapadı, kirpiklerinin birbirine değişini dahi hissedecek kadar açıktı algıları. Sonra esen hafif rüzgârı yumruk yaptığı ellerinde hissetti. Ardından bir rüzgâr daha esti, bu kez saçlarında hissetti. Saçları… Son gittiği berberi hatırladı birden. Saçına değen rüzgâr, onu berberine kadar sürüklemişti. Ensesini ne kadar kötü kestiğini hatırladı adamın. En kalitesiz berberin bile yapmayacağı bir acemilikle… Hayatının bu anlarında o adamı hatırlayacağını hiç düşünmemişti. Gözleri hâlâ kapalıyken son bir şeyi daha kalmıştı yapacak. Şimdi üzerinde durduğu binanın önündeki caddede olabilecekleri hayal etti . İşe yetişmek için hızlı hızlı yürüyen takım elbiseli adamı, sevgilisiyle buluşmak için bekleyen genç kızı, okula gitmek için bineceği otobüsün kartını ceplerinde bulamayan öğrencinin telaşını, gece boyu çalışacak olmanın verdiği bıkkınlıkla henüz uyanmış gözlerini ovuşturarak arabasını süren nohut-pilavcıyı, biraz önce ilk mülakatından çıkmış olmanın gururuyla yürüyen gen

Hürriyete engeller...

 Ellerimiz ve ayaklarımız, özgürlüğümüzün timsali. Sımsıkı tutunabilmek ya da bir dolu kişi ve şey’leri buruşturup fırlatabilmek hür iradenin en temiz hallerinden. Fakat etten ve kemikten ve bu kadar teknik bu uzuvların önüne, zihnimizden ve hislerimizden ördüğümüz duvarlar, zaman zaman maddi zorluk ve engellerden çok daha yüksek ve aşılmaz görünebilir. Bu hallerde dahi insan, aklına ve kalbine söz geçirebildiği ölçüde hür olabileceğini anımsar  Ve aslında hürriyetin en tatlı zamanlarından biri de budur. Bizler, bize sunulan bu nimetleri çoğu zaman gafilce kullanarak haksızlık ederiz. Zararlı dikenlere sımsıkı tutunup, kalmamız gereken kişi ve yerlerden alabildiğince uzaklaştığımızda önümüze açılan yollar, bir bakıma geride bıraktıklarımızın kırıklıklarıyla doludur. Camlar ve hayaller, daha keskin ve yaralayıcı olabilir kırıldıklarında.                             *                               *                              * Ve “insana ancak yapıp ettikleri kalır”  Tüm semavî dinler

Ey Sevgili

  Ey sevgili, Herkesi gönderdim, artık yalnız sen ve ben… Herkesi birer birer gönderdim, bazılarını yarı yolda bıraktım, bazılarını kızarak, bazılarını bağıra çağıra, bazılarını mecbur bırakarak, bazılarını nazikçe, bazılarını korkakça, bazılarını cesurca, bazılarını ise severek… Ama herkesi gönderdim. Yalnız sen ve ben varız. Herkesten ari, herkesten uzak, şehirlerin ortasında yalnız bir adamım artık. Herkese çizdiğim çiçekli yollar aslında benden adım adım, milim milim, saniye saniye uzaklaştırmak içindi. Tüm kalabalıkların içinde; tüm korna seslerinin, aceleci adımların, kahkahaların, sevgi ve nefretlerin, aşkların, kıskançlıkların, ölüm ve yaşamların, coşku ve hayal kırıklıklarının içinde ikimize bir ağaç gölgesinde kuytu bir köşe yarattım. Senin inadına “yarattım” diyorum, çekesin diye nazımı. Kimse kalmadı; elele, diz dize, göğüs göğüse, dudak dudağa biz kaldık. Ağlasam ıslanır ellerin, kıpırdasam hissedersin, fısıldasan duyarım. Ah bir fısıldasan… Sende