Gözlerini kapadı, kirpiklerinin birbirine değişini dahi
hissedecek kadar açıktı algıları. Sonra esen hafif rüzgârı yumruk yaptığı
ellerinde hissetti. Ardından bir rüzgâr daha esti, bu kez saçlarında hissetti. Saçları…
Son gittiği berberi hatırladı birden. Saçına değen rüzgâr,
onu berberine kadar sürüklemişti. Ensesini ne kadar kötü kestiğini hatırladı
adamın. En kalitesiz berberin bile yapmayacağı bir acemilikle… Hayatının bu
anlarında o adamı hatırlayacağını hiç düşünmemişti.
Gözleri hâlâ kapalıyken son bir şeyi daha kalmıştı yapacak.
Şimdi üzerinde durduğu binanın önündeki caddede olabilecekleri hayal etti. İşe yetişmek için hızlı
hızlı yürüyen takım elbiseli adamı, sevgilisiyle buluşmak için bekleyen genç
kızı, okula gitmek için bineceği otobüsün kartını ceplerinde bulamayan
öğrencinin telaşını, gece boyu çalışacak olmanın verdiği bıkkınlıkla henüz
uyanmış gözlerini ovuşturarak arabasını süren nohut-pilavcıyı, biraz önce ilk
mülakatından çıkmış olmanın gururuyla yürüyen genç bir hakim adayını…
Bunların hepsi de olabilirdi, hiçbiri de… Ama biraz sonra
yapacağı şey, tüm bu hayatların ortasına bir balyoz gibi düşecek ve kim bilir
ne kırılmalara sebep olacaktı. İbret almaya niyetli üç-beş kişi bile dünyayı
değiştirecek adımlar atabilirdi.
Artık
değişeceğine inanmadığı dünyasının son kertesinde, hâlâ öteki dünyaları hayal
etmesi ona da garip geldi.
…
Hayal, korunması gerekmeyen tek zenginliğimiz belki de.
Çünkü yeterince güçlü kurulduğunda; hiçbir kuvvetin zarar veremeyeceği, hiçbir
sözün incitemeyeceği adeta fantastik filmlerdeki gibi her darbede kendini yenileyen
bir yapısı var hayalin.
Bu yönüyle hayal;
pasif bir direnişte en kuvvetli kalkan, olası bir saldırıda ise en güçlü
silahtır.
Bir kalkan, kötülüklere karşı koruma sağlayabileceği gibi
iyiliklere karşı muhafazakâr bir tutum da olabilir. Aynı şekilde bir silah,
kötülüklere karşı kullanılabileceği gibi yaşam, namus, adalet, hürriyet gibi
iyiliklere karşı da kullanılabilir. Bu nispetle hayali tamamen olumlamak ne
kadar yanlışsa kötümser bir bakış açısı da bir o kadar yanlış.
Yine de her halükarda kabul edilmesi gereken gerçek, hayalin
gücü.
Hayal gücü, ancak biz dürüst
iyilerin elinde kıymet bulabilir.
Kuvvetimiz ve çapımız ne olursa olsun hayal gücü ile
yapacağımız müspet şeyler, tüm zekâlar ve başarılardan üstündür.
Çünkü
iyiler her zaman kazanır, kötülük ise kaybetmeye mahkûmdur.
Bir
garanti değil hakikattir bu.
Ve
hakikatin gölgesinde tembellere yer yoktur.
Hayal, kimi zaman gerçeklerden bile güçlüdür. Çünkü insan,
sahip olduklarının aslında bitmeye ve tükenmeye meyyal olduğunu bilir. İstemese
de unutsa da yok saysa da bilir.
Hatta insan,
öleceğini bilen tek canlıdır.
İşte tüm bunlar içerisinde hayal, insanın bitmek tükenmek
bilmez yegâne servetidir. Kimi zaman ölümden hatta ölümlerden bile uzun
hayaller vardır. Bunlara da ülkü denir, mefkûre denir, ideal denir.
İşte biz, dürüst
iyiler; bu bitmek tükenmek bilmeyen gücümüzü kullanmaktan asla
vazgeçmeyeceğiz.
Ekmek gibi, süt gibi, kan gibi hayatî bu gücümüzü; eğip
bükmeden, nakıs bırakmadan, sakıt etmeden harcayacağız.
Bazılarının gerçekleşmeyeceğini bile bile; çabalayacağımız,
soğuk betonlarda sabahlayıp, omzumuzdan sarkan yükler sırtlanıp, korlar
üzerinde yollar kat ederek, uğruna
ölmekten de ziyade, yaşamaya inat edeceğimiz hayallerimiz olacak.
Elverir ki bu hayallerin bir kısmı mefkûreye dönüşsün, ülkü
olsun, ideal olsun. Ancak bu ihtimali bile bir kez dahi düşünmeyerek,
hissedeceğimiz tevazu ve azimle yollar yürüyelim.
Sahip olduğumuz hayallerden bazıları, bizden öncekilerin
ülküsü ise de o ülkünün son neferleri olduğumuzu, bu ülkü ve idealin bizden
başka taşıyıcısı olmadığı ve olmayacağı fikrinin getireceği yine kuvvetli bir
tevazu ve azimle hareket edelim.
Başkalarının hayal dünyası diyerek geçip gittiklerine,
Eflatun’ca bir bakışla “idealar dünyası” diyelim.
Putperest
olmaktansa hayalperest olmayı tercih ederim!
Bu hayallerdir ki olmazları olduran, aşılmazları aştıran,
ulaşılmazları ulaşılır kılan…
Bu hayallerdir ki geleceği inşa ederken geçmişi de
pürüzlerinden arındıran, ümit veren…
Baharı
getiren, yorulmaz hayallerdir!
Hayallerdir;
düş ülkesinin rüzgâr kanatlı deli tayları, müjde kıvılcımları…
Hayallerdir; toza, kire bulanmış temiz yüzlerdeki yıldız
yıldız parlayan bir çift gözün ışığı.
Hayallerdir; aşkına giden bir adamın kalbini çarpan,
bilekleri çelikleştirip nefesleri kesen.
Ve hayallerdir; en derin ümitsizlik çukurlarından bizi çekip
çıkaracak, yeniden yollara düşme, engeller aşma kudretini ve azmini bedenimizin
en ücra hücrelerine bir ruh gibi üfleyecek.
…
Hayallerin, bizi hayalini kurduğumuz kişi yapıp yapmayacağı
muammadır ama hayallerimiz, bizi kesinlikle insan yapar.
Bir
intiharı da hayal edebilirsiniz bir uyanışı da. Tercih sizin.
Ama şartlar ne olursa olsun yaşamak gerek, yaşamak ve hayal
kurmak… Yahut kurulmuş bir hayale tutunmak.
Ama her halükârda
yaşamalı insan ve kendisine bahşedilmiş en nadide yeteneği yaşatmalı; hayal
kurmalı, hayaller…
Kırılsa bile.
Not: Kıymetli okurum, bu yazı, bu yılın ilk aylarında
çıkması planlanan Düş Ülkesi dergisi
için yazılmış olup dergimizin yayın çalışmaları maalesef akamete uğradığı için
burada yayınlanmaktadır. Her şeye rağmen heyecanında noksan yaşamayan kıymetli
arkadaşım Ahmet Oğuzhan Bey’e çalışmalarında başarılar diliyorum.
Ahmet Şahin TOPBAŞ
Yorumlar
Yorum Gönder