Ana içeriğe atla

Hürriyete engeller...


 Ellerimiz ve ayaklarımız, özgürlüğümüzün timsali.

Sımsıkı tutunabilmek ya da bir dolu kişi ve şey’leri buruşturup fırlatabilmek hür iradenin en temiz hallerinden.

Fakat etten ve kemikten ve bu kadar teknik bu uzuvların önüne, zihnimizden ve hislerimizden ördüğümüz duvarlar, zaman zaman maddi zorluk ve engellerden çok daha yüksek ve aşılmaz görünebilir.

Bu hallerde dahi insan, aklına ve kalbine söz geçirebildiği ölçüde hür olabileceğini anımsar 

Ve aslında hürriyetin en tatlı zamanlarından biri de budur.

Bizler, bize sunulan bu nimetleri çoğu zaman gafilce kullanarak haksızlık ederiz.

Zararlı dikenlere sımsıkı tutunup, kalmamız gereken kişi ve yerlerden alabildiğince uzaklaştığımızda önümüze açılan yollar, bir bakıma geride bıraktıklarımızın kırıklıklarıyla doludur.

Camlar ve hayaller, daha keskin ve yaralayıcı olabilir kırıldıklarında.

                            *                               *                              *

Ve “insana ancak yapıp ettikleri kalır” 


Tüm semavî dinler ve çoğu felsefe aslında ellerimizle yaptıklarımız ve yapmak için yürüdüğümüz yolların o Büyük Gün’deki şehadetine hazırlar bizi.


Yanmak da donmak da cehennem.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

23 Nisan, Millî Bilinç ve Çocuk Bayramı Üzerine Düşünceler

Bundan tam 102 yıl önce bütün milletin umudunu omuzlarında taşıyan bir heyet, ulusun son çare olarak kendilerine yüklediği görevin bilinciyle evvela Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde Cuma namazını eda edip o güne kadar ki tüm yollar gibi zorlukla tadilatını yaptıkları binaya dualar, tekbirler, ve uğurlarına kesilen kurbanların ardından giriş yaptılar Bugün, adına misyon ve vizyon dediğimiz ama o gün mefkûre, ideal, dava ve çare olarak görülen rota, daha ilk oturumda yapılan ilk konuşmada ifadesini meclisin en yaşlı üyesi Şerif Bey’in sesinde buluyordu: “Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış bağımsızlık yazgısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini yönetmeye başladığını bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.” Şimdi; bu konuşmayı meclisin açılışında dahi bağımsızlığın bir yazgı, değişmez bir kader olarak görüldüğüne, meclisin bu yazgıyı bizatihi yüklendiğine, bunun bir danışma meclisi veya adeta noterler kurulu olarak değil bizzat yönetme yetkisi ve iştiy...

Eylül’den Temmuz’a

  2016 yılının bir Eylül günü, Güneş hayli yakıcıydı. Buralarda kışın çok çetin geçtiğini söylüyorlardı ama yaz da coğrafyadan beklemediğim kadar dehşetengizdi. Telefonum ilk sıcaklık uyarısını bu günlerde vermişti.  Beton ve kaplama camlardan yansıyan Güneş ışıkları şehri daha da ısıtıyordu ya da gözümüze çarpan ışıklar belki bize öyle hissettiriyordu. Neyse ki kursun içinde klimalar tam performansla çalıştırılıyordu. İlginçtir öyle dizayn edilmişti ki bizde çoğu plazada yaşanan klimayı çok sevenle rahatsız olan arasındaki gerginlik, buralarda çok karşılaşılan bir şey değildi. Ama kursa gitmeme daha vardı. O yüzden bu yakıcı sıcağa katlanacaktım bir süre daha. 1970 tarihiyle damgalanmış kaldırımlarda yürürken yanımda; benim bir buçuk katım uzunlukta, Latin Amerika esmerliğinde, omuzları geniş ama vücutlu olmayan bir arkadaşım vardı. Tavsiye edilenin aksine genellikle göbek önde göğsü geride yürürdü. Zaman zaman kendince tutturduğu ritimle ıslık çaldığı olurdu. Bizdeki gibi ‘‘...

Yangınlar, Vatanı sevmek ve Sınır ihlali

  Memleket yangın içerisinde. Ağaçlar; geçmişin hatırası geleceğin ümidi aslında. Bu halde bir ağacın yanışı bir şehit vermekle eşdeğer denilebilir. Diyebiliriz ki, bir vatan evladının yetişmesi için gereken emek, toprak; harcanan maddiyat ise sudur. Bu kanaatle Türkiye hem geçmişini hem de geleceğini yitiriyor. Neslinden ve ceddinden mahrum bir ülke… Tarihi yanan, atisini yaşatamayan aciz bir memleket… … Bununla beraber en baştan en sona sevgisiz bir cumhuriyet… Cumhuriyetin temeli sevgi ve haktır. Çünkü cumhuriyet rejimi, vatanını sevme karinesine dayanır ve bu ön kabule göre tanır tüm o hakları vatandaşlarına. Vatanını sevmeyen vatandaş olamaz, vatandaş olmayan hak sahibi olamaz. Bu bağlamda bu ülkenin son yüzyılda, yani 21. yüzyılda, en temel problemi doğal vatandaşlarının ülkesini sevememiş olmasıdır. Bu sevgisizlikte de bazılarının iddia ettiği gibi yaşanan ve yaşatılan mağduriyetlerin payı yoktur. Çünkü vatan, bir kadını sevmekten bile daha büyük ...