Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yangınlar, Vatanı sevmek ve Sınır ihlali

  Memleket yangın içerisinde. Ağaçlar; geçmişin hatırası geleceğin ümidi aslında. Bu halde bir ağacın yanışı bir şehit vermekle eşdeğer denilebilir. Diyebiliriz ki, bir vatan evladının yetişmesi için gereken emek, toprak; harcanan maddiyat ise sudur. Bu kanaatle Türkiye hem geçmişini hem de geleceğini yitiriyor. Neslinden ve ceddinden mahrum bir ülke… Tarihi yanan, atisini yaşatamayan aciz bir memleket… … Bununla beraber en baştan en sona sevgisiz bir cumhuriyet… Cumhuriyetin temeli sevgi ve haktır. Çünkü cumhuriyet rejimi, vatanını sevme karinesine dayanır ve bu ön kabule göre tanır tüm o hakları vatandaşlarına. Vatanını sevmeyen vatandaş olamaz, vatandaş olmayan hak sahibi olamaz. Bu bağlamda bu ülkenin son yüzyılda, yani 21. yüzyılda, en temel problemi doğal vatandaşlarının ülkesini sevememiş olmasıdır. Bu sevgisizlikte de bazılarının iddia ettiği gibi yaşanan ve yaşatılan mağduriyetlerin payı yoktur. Çünkü vatan, bir kadını sevmekten bile daha büyük bir

Dedemden sonra ilk yazı…

  Zaman, üzerine en çok düşünülmesi gereken temel olguların başında gelir. Bizden habersizce ve sanki yaşamın paralelinde akıp geçen bir şey gibi algılarız zamanı. Oysa ki bilakis üzerinde seyrettiğimiz bir seyyaredir zaman. Herakleitos “Bir nehirdir zaman ve aynı nehirde iki kez yıkanamazsın.” der, mesela. Braudel ise zamanı 3’e böler; kısa zaman, devrevî zaman ve uzun süre. Ve tarihçinin zamanının Uzun Süre olması gerektiğini söyler. Ona göre tarihçi; günceli, hızlıyı ve haklı haksız yükselip alçalmaları takip eder ve kendini bunlara kaptırırsa sorunu anlamayı ıskalayacak, dalgalar üzerindeki bir sörfçünün kıyıdan uzaklaşması gibi gerçeklikten uzaklaşacaktır. Bu da olayları doğru şekilde tetkik edemeyen tarihçiyi tespit ve değerlendirmelerini kadük bırakarak faydasız hale getirecektir. Dolayısıyla tarihçi günü, haftayı hatta seneyi değil on yılları ve yüzyılları kapsayan gözlemler ve çalışmalar yapabilmelidir ki toplumların önüne ışık olabilsin. Bu ölçünün bireysel yaşamımızda da biz

Kızılelma neresi ?!

  “Aylardan ağustos; günlerden Cuma, Gün doğmadan evvel, İklim-i Rum’a Bozkurtlar ordusu geçti hücuma, Yeni bir şevk ile inledi gökler.” Lisede dahil olduğum Mehter Takımı’nda en yüksek coşkuyla söylediğim marşlardan biri de Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun yazıp Bahri Yüzlüler’in bestelediği Malazgirt Marşı idi. Mehter marşlarının orijinal hallerinden günümüze ulaşabilenleri pek azdır. II. Mahmut döneminde kaldırılan Yeniçeri Ocağı’yla birlikte Mehter bölüğü de kaldırılmış yerine daha Batılı müzikler getirilmişti. Mehteran yerine kurulan bu birliğe de Mızıka-i Hümayun denmişti. Türk milletinin ikilemlerinden birini de ikonikleştirmek istesek yine zurna ile mızıka arasında kalmak diyebiliriz sanırım. *** İşte bugün; Bozkurtlar ordusunun hücuma geçtiği ve Türk’ün mezarı üzerine yapılan matematik hesaplarının bir kez daha dümdüz edilip tersine çevirildiği günün 949. yılı. Bu ne ilk ne de son olacaktı. Bundan daha önce yüzlerce defa görülen Türk sancağının her türlü dezavantaja rağmen yü

“Hendeklerde Vurulduk” Kitap Tanıtımı

  “Bir kitap okudum hayatım değişti.” cümlesi artık bir klişe. Bu cümleden daha gerçekçi ve doğru olanı “bir kitap okudum ve hayata bakışım değişti”dir. Evet, bir kitap okursunuz, hayata bakışınız değişir. Artık siz, eski siz değilsinizdir. Hatta öyle ki; siz, geçmişteki halinize kızarsınız zaman zaman. Bu tür kitaplar genellikle başkalarının hayatının nasıl değiştiğini anlatır. Bir değişim hikâyesi okursunuz ve hayata bakışınız değişir, pencereniz değişir, sözünüz değişir, yürüyüşünüz, dertleriniz, öncelikleriniz değişir… Ben de öyle oldum geçen akşam. Bir kitap okudum gözümdeki yaş değişti, derdim, tasam başkalaştı. Gözlerimi gökyüzüne çevirip düşündüm: Nasıl layık olabiliriz acaba? 20’li yaşlarındaki tığ gibi delikanlıların, dağ gibi aslanların bu memleket bir dakika daha fazladan nefes alsın diye kendi canlarından, hayallerinden, sevdiklerinden nasıl vazgeçtiğini görmenin gururu ve minnettarlığı kapladı ruhumu. Kitaptaki onlarca yiğitten iki tanesini bugün Bahaddin komutan paylaştı

Kararsız ve Soğuk

Hiç düşündünüz mü? Düşündünüz mü hiç? Ama öyle üstünkörü düşünmekten bahsetmiyorum. Şöyle dolu dolu, hakkını vere vere, kafa dolusu düşündünüz mü? Düşünmekten yorulduğumuz düşünmelerden de bahsetmiyorum. Aksine deli gibi zevk alarak düşündüğünüz oldu mu son zamanlarda. Yaklaşık 6 ay oldu evlere gireli. İnternette sörf, ders çalışma, arada haberleri takip etme -ölüm haberlerini, kafa yorma ihtimali bulunan haberler değil-  iyi gelirmiş diye zorla yediğiniz meyveler, telefondan sıkılıp öylesine izlediğiniz bomboş televizyon saatleri ve yatış haricinde düşünmeye vakit ayırdınız mı hiç. Sıkıldığınız için değil de sırf sevmek için çıktınız mı balkona? Düştünüz mü düşünmeye hiç? Yavaş yavaş normale dönüyoruz. Kafeler, konserler, gezip tozmalar… Ne çok özlemişiz kafamızı dağıtmayı. Sahi en son ne zaman toplamıştık ki? İş ve aş peşinde koşturmaktan, tıkınırcasına yemekten, “aman patron kızmasın” diye yemek sonrası çay keyfi dahi yapamadığımız öğle aralarından, ter ve pislik kokan nursuz adamla

Gerçek Şeytanlar ve Şeytanlaştırdıklarımız-2

  Bu yazı “Gerçek Şeytanlar ve Şeytanlaştırdıklarımız” yazı dizisinin ikinci bölümü olarak karşınızda. Ölümün, tüm dünyanın ilk ve değişmez gündemi olduğu bu günlerde bizler de ölümden öncesine ve sonrasına inananlar olarak elimizden ve dilimizden geldiği kadarıyla sözümüzü söyleyip ne bıraktıysak bırakıp gideceğiz buralardan. Sitemize girdiğinizde karşılaşacağınız ve bu yazının da dahil olduğu Kubbeye Sesleniş bölümü de bu hissiyattan isim almıştır. “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” diyerek sözümüze başlayalım. Yazı dizisinin birinci yazısına eûzü besmele ile başlamıştık yine aynı şekilde başlayacağız. Eûzübillâhimineşşeytanirracîm bismillâhirrahmanirrahîm. Müslümanların eûzü besmele’si adeta bir tılsım gibidir. Yaratılıştan bu yana insanoğlunun baş düşmanı ve onu ebedî cehenneme sürüklemek için elinden geleni yapan şeytana karşı bir koruma kalkanıdır. Eûzü besmele günlük dilde birçok duyguyu ifade edebilecek şekilde kullanılır: korku, endişe, heyecan, öfke… Tüm bunlar şeytan

Gerçek Şeytanlar ve Şeytanlaştırdıklarımız-1

Eûzübillâhimineşşeytanirracîm bismillâhirrahmanirrahîm. Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…. Kovulmuş şeytan… Ve kovulmuş şeytanlar… Ve şeytanlaştırdıklarımız… Müslümanlar, dinlerindeki ilk emrin ‘‘OKU!’’ olduğunu bilirler. Ve Müslümanların kitaplarındaki ilk sure, Rahman ve Rahim isimleriyle Allah’ı anarak başlar. Bu iki isim de ‘‘merhameti çok olan’’ demek. Yani Müslümanlar, okurken evvela Râb’lerinin merhametine sığınırlar. Şeytan ve onun türevlerine karşı. Şeytan tek ve bir midir? Hayır! Şeytan ve onun hizmetçileri her yerde her köşe başında ve her bir koltukta olabilir. Büyük kapılı odalarda saklanan şeytanlardan küçük kapılı hücre ve mazgal şeytanları feyz alırlar. Ve nihayetinde şeytanlık bir virüs gibi kuşatır çevremizi. Bir de şeytanlaştırdıklarımız var. Bizden olmayanı, bizim gibi düşünmeyeni şeytanlaştırırız ve o şeytanlaştırdıklarımız üzerine korkular inşa ederek ondan nefret ederiz. O şeytanlar, bizim şeytanlarımız; kalpleri