Ana içeriğe atla

BİR ACİL KAÇIŞ RAMPASI: AYRI YAŞAMA HAKKI

 

hukuk ayrı yaşama hakkı

Acil kaçış rampası, çeşitli fren arızaları sebebiyle hızını kontrol edemeyen ya da kendi imkânları ile duramayan araçların, can ve mal kaybına yol açmadan mümkün olduğunca güvenli bir şekilde durabilmesini  sağlamak amacıyla rampa şeklinde yapılmış ve zemini aracın saplanmasını kolaylaştırır tarzda döşenmiş yollardır.

Boşanma, sebepleri itibariyle yapay ancak seyri itibariyle de doğal bir afettir.

Ellerinizle ama daha önemlisi gönüllerinizle kurduğunuz yuvanın dağılması insana biçilmiş küçük kıyametlerden biridir. Bir eşi değil koskoca bir hayatı, ümitlerinizi, sevinçlerinizi, güveninizi ve daha birçok şeyi geride bırakmak demek olan bu felaketin kimsenin başına gelmemesini umut ediyorum.

Böyle bir durumda en çok etkilenen ise tabi ki çocuklar. İki tarafından da kopmuş bir köprünün korkuluklarına sıkı sıkıya tutunmak kadar çaresiz kalıyorlar bu hengâmede. Üstelik en günahsızken.

İşte böyle derin bir mevzuda Türk Medenî Kanunu, aile birliğini koruma refleksiyle yapılmış ve adeta bir acil kaçış rampası niteliğinde bir düzenleme içeriyor: Ayrı yaşama hakkı ( TMK. m. 197 )

Kanunun evlilik birliğini koruma amacı iki yönlü: İlki, aile birliği içerisinde eşlerin kişilik haklarını korumak, ikincisi ise eşler arasında oluşan sorunları boşanma aşamasına gelmeden çözüp aileyi ayakta tutmaktır. Bu kapsamda TMK. m. 195, hakime, evlilik birliğine müdahale yetkisi verir.

Evlenmenin gerektirdiği yükümlülüklerden biri de birlikte yaşamaktır (TMK. m.185). Birlikte yaşamak eşler için aynı zamanda bir haktır ve eşlerden birinin ortak konutta diğer eşle yaşamaktan kaçınması da boşanma sebepleri arasında sayılmıştır.

Ancak anılan hüküm (TMK. m.197),  eşlerden birinin, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzurunun ciddi anlamda tehlikeye düştüğü hallerde ve bu süreç boyunca ayrı yaşama hakkı tanımaktadır.

Eşlerden birinin ayrı yaşama hakkına sahip olabilmesi için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartların ortak noktası, birlikte yaşamanın bunlara sebebiyet verecek hale gelmesidir.

Kişiliğin tehlikeye düşmesinden maksat, kişilik haklarına dahil olan bedensel bütünlük, şahsî onur ve saygınlık gibi değerlerin tehlikeye düşmesidir. Dövme, rıza dışı cinsel ilişki, sürekli hakaret, diğer eşin bir başka kişiyle duygusal veya cinsel ilişkiye girmesi gibi haller buna sebebiyet verebilecek mahiyettedir.

Ekonomik güvenliğin tehlikeye girmesine örnek olarak; erkek eşin, evinde terzilik yapan eşini müşterilerine sarkıntılık etmek suretiyle mesleğe devam edemez hale getirmesi sayılabilir.

Ayrıca; eşlerden birinin yeterli kazanç elde edebilecekken çalışmaması, kendisi yeterli kazancı sağlayamazken eşinin çalışmasını engellemesi ve bu durumun ortak hayattan ayrılmayla ancak çözülebilmesi, eşlerden birinin diğer eşin malvarlığına zarar vermesi yahut bunları değerlendirmesini engellemesi gibi örnekler de uygulamada sıkça karşılaşılan ayrı yaşama hakkını oluşturan sebeplerdir.

Ekonomik güvenliğin tehlikeye düşmesinde tespit edilecek esas unsur, yaşamak için gerekli ihtiyaçların tehlikeye girmesidir.

Üçüncü ve son şart ise aile huzurunun tehlikeye düşmesidir.

 Bu kapsamda en önemlisi çocukların huzurudur. Eşlerin birlikte yaşaması çocuklara zarar verecekse  örneğin; eşlerden biri alkol/uyuşturucu bağımlısı ise diğer eşin ortak yaşamı terk etmesi haklı görülecektir.

Elbette aile huzuru başka birçok sebebe dayanarak da bozulabilir. Bu sebepler kanun sınırlamasına göre değil olayda eşlerin ve ailenin durumuna göre değişik şekilde değerlendirilir.

Ancak kanun yukarıda sayılan ve sayılmayan hallerin gerekçe olabilmesi için bu tehlikelerin ciddi olmasını aramıştır. Aksi halde terk edilen eşin terk sebebiyle boşanma davası açması haklı görülür. Tehlikenin ciddiyeti değerlendirilirken bu durumun ayrı yaşamak isteyen eş için ‘‘çekilmez’’ olması incelenir.

Elbette ki tüm bunlarda eşin sübjektif durumu esas alınır. Örneğin bir evlilikte kırsal hayatta yaşamak bir problem değilken başka bir evlilikte polen alerjisi olan eşin kırsal hayatta yaşayamayacağı açıktır.

Tehlikenin eşlerin kusurundan doğması da gerekmez. Örneğin şu an içerisinde bulunduğumuz ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs günlerinde vurgulamak daha anlamlı olacaktır ki eşlerden biri bir bulaşıcı hastalığa kusuru olmadan da yakalansa diğer eş için ayrı yaşama hakkının doğduğu kabul edilecektir.

Tüm bu sayılan tehlikeye düşme hallerinin tamamının gerçekleşmesi beklenmez. Yalnız biri veya birkaçının gerçekleşmesi hallerinde de ayrı yaşama hakkı doğabilir.

Tehlike hallerinin ciddi derece varlığında doğan ayrı yaşama hakkı neticesinde eş, hakimden ya da diğer eşten izin alması gerekmeden ayrı yaşayabilir.

Ayrı yaşama hakkı kullanıldıktan sonra hâkim tarafından bir takım önlemler alınabilir. Ancak bu önlemler için öncelikle iki şart aranmaktadır:

1- Eşin talebi

Hâkime evlilik birliğini koruyucu çeşitli önlemler alabilme yetkisi verilmiştir. Ancak bu önlemlerin alınabilmesi için haklı sebeple ortak yaşamı terk eden eşin talebi gerekir. Hâkim kendiliğinden önlem alamaz.

Bununla birlikte ortak yaşamı terk eden eş haklı bir sebebe dayanmıyorsa yani haksız yere terk etmişse terk edilen eş de bu önlemlerin alınmasını hâkimden talep edebilir.

Alınacak her bir önlem için eşin talebi aranır ancak buradaki tek istisna çocuklardır. Haklı sebeple terk eden eşin talebi üzerine incelemeye başlayan hâkim, eş için talebinden fazlasına hükmedemezken ailenin ergin olmayan çocukları için ise gereken her türlü önlemi hiçbir talebe bağlı kalmadan kendiliğinden alacaktır.

2- Boşanma davasının açılmamış olması

Boşanma davası açıldıktan sonra alınacak önlemler farklıdır ve bu önlemlerin sonuçları da farklıdır. Başta da bahsettiğimiz gibi mevzubahis düzenleme adeta bir ‘‘acil kaçış rampası’’ bir ‘‘köprüden önceki son çıkış’’ mahiyetindedir. Dolayısıyla bu uygulamada henüz boşanma davası açılmadan evliliği kurtarmak amaçlanır.

Alınacak önlemler ise  dört grup olarak düzenlenmiştir.

  • Eşlerden birinin diğerine yapacağı parasal katkının belirlenmesi

Kanuna göre (TMK.m. 186) eşler, aile birliğine güçleri yettiği oranda emek ve malvarlıkları ile katılırlar. Bu yükümlülük evlilikle başlar ve evliliğin sona ermesiyle biter. Eşler bir arada yaşamasalar dahi evlilik bitmemişse bu yükümlülükleri devam eder.

Hâkim, bir eşin diğerine yapacağı parasal katkıyı belirlerken; diğer eşin ev işlerini görmesi, çocuklara bakması, yaşı, çalışma gücü ve olanakları ile ailenin temel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurur. Bu şekilde eşlerin gelirleri arasında bir dengenin sağlanması amaçlanır.

Hâkim gerekli görürse çalışmayan eşin çalışabileceğini de dikkate alır.

Hangi eşin ortak konutta kaldığı, çocukların kimin yanında kaldığı da dikkate alınacaktır.

Ayrı yaşama halinde elbette ki masraflar artacaktır. Dolayısıyla eşlerin eski yaşam standartlarını beklemesi yersiz olacaktır. Ancak yine de bir denge sağlanması gerekir. Bu kapsamda yapılacak katkının üst sınırı eşlerin ortak yaşamdaki standartları iken alt sınırı ise eşlerin yeni yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken asgarî miktardır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi ayrılan eşin parasal katkı talebinde bulunabilmesi için diğer eşin kusurlu olması gerekmez.

  • Konut ve ev eşyasından yararlanmanın düzenlenmesi

Hâkim, ortak konutta hangi eşin kalması daha yararlıysa onun kalmasına karar verir. Bu husus belirlenirken elbette çocukların fiziksel ve ruhsal sağlık ve gelişimlerine önem verilerek alıştıkları yaşamdan uzaklaştırılmamaları adına çocuklar kimde ise onun ortak konutta kalması faydalı olacaktır. Ancak yine belirtmek gerekir ki burada olayın özelliklerine göre karar verilecektir.

Hâkim eşlerin ikisinin de ortak konuttan ayrılmasını zararlı görürse bu durumda kusur oranına göre karar verecektir.

Ortak konuta hangi eşin malik olduğu ya da kira sözleşmesini hangi eşin yaptığı hâkimin bu konudaki kararında önem taşımaz.

  • Eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemler

Hâkim gerekli görürse ve haklı bir sebebin varlığı halinde eşlerden birinin talebi üzerine  eşler arasındaki mal rejimini, kanunî mal rejiminden mal ayrılığı rejimine dönüştürebilir. Bazı malların eşlerden birine verilmesine de karar verilebilir.

  • Çocukla ilişkilerin düzenlenmesi

Hâkim, çocuklarla ilişkili mevzuları kendiliğinden düzenleyebilir. Bu genel kuraldır. Dolayısıyla ayrı yaşama hakkı sırasında da çocukların hangi eşle kalacağı ve diğer eşin çocuklarla görüşmesi ve ilişkisini de hâkim çocuğun menfaatine göre kendiliğinden düzenler.

Çocukların eşlerden birinin yanında kalması kararı diğer eşin velayet hakkını ortadan kaldırmaz.

Bahsedilen bu önlemler geçici önlemlerdir. Durum ortadan kalktığında sona ererler. Ancak bu sona erme kendiliğinden gerçekleşmez.

Koşullar değiştiğinde eşlerden birinin talebi üzerine hâkim, önlemler hakkında gerekli değişikliği yapar yahut tamamıyla kaldırır.

Çocuklar ergin olduğunda, evlilik boşanmayla sona erdiğinde ya da eşlerden birinin ölümü halinde ise önlemler kendiliğinden sona erer.

Sonuç olarak diyebilirim ki evlilik ne kadar güzelse boşanmak da o kadar çirkindir, evlilik ne kadar tatlıysa boşanmak da o kadar acıdır. Elbette bu söylediklerim tolere edilebilir durumlar için geçerlidir. Yoksa vahşice olayların yaşandığı ve boşanmanın bir kurtuluş olduğu evliliklere maalesef diyecek bir şey yoktur.

Yine de biz bugün boşanmanın bir tercih olabildiği evlilikler için boşanmanın son çare olmadığını, böyle geri dönüşü olmayan ve sürecin içinde bulunanların dahi olayın sıcaklığıyla fark edemedikleri ama yıllarca sürecek ciddi yaralara sebebiyet veren yola girmeden önce evliliği kurtarmak için son bir deneme olabilecek bir yolu anlatmaya çalıştık.

UYARI! : Burada yazılanların hiçbiri bir hukukî tavsiye olmayıp bu bilgiler ilgili konudaki hususların çok küçük ve yüzeysel bir kısmını içermektedir. Dolayısıyla böyle bir durumda olduğunuzu düşünüyorsanız ilgili mercilerden hukukî yardım almanızı tavsiye ederim.

Son not: Bu yazı her ne kadar akademik bir amaçla yazılmamışsa da etik değerleri bir hukuk öğrencisi olarak mümkün olduğunca gözetmeye çalıştık. Bu hususta hatalarım olmuşsa bağışlanmasını, esinlendiğim kaynakların değerli yazarlarından dilerim. Bu bağlamda esinlendiğim kaynaklar aşağıda bağlantı linkleriyle beraber yer almaktadır. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi ve ilgili Yargıtay kararları için kendilerine doğrudan ulaşmak yerinde olacaktır. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Kaynaklar:

  1. Araş. Gör. Eylül Can KÖSE – TMK’nın 197. Maddesi Kapsamında Eşlerin Ayrı Yaşama Hakkı ve Hâkimin Alacağı Önlemler http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2017-133-1704
  2. Prof. Dr. Serap HELVACI, Dr. Öğr. Üyesi Gediz KOCABAŞ – Medeni Hukuk Pratik Çalışmaları – 11. Bası

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

aslında insan…

  Bir kadına ikinci kez baktıran nedir? Bir çiçeği ikinci kez koklatan… ? Güzellik duygusu… Fakat biz bu güzelliği sahip olma duygumuzla kirletir miyiz? Bir çiçeği koparmak yahut bir kadına ilan-ı aşk etmekle onu lekelemiş mi oluruz? Belki evet… Fakat biz bu şekilde lekelemesek ayın bir günü, günün bir saati bu iki güzellik de bir şekilde kirlenecek midir? Muhakkak… Demek ki kirleneceğini bile bile bu güzellik duygusunu vuslata dönüştürme isteğinin içimizde bir yerlerde uyanması ve karşı konulamaz bir şekilde usul usul yanmasının bir açıklaması olmalı. Bunun tek açıklaması; bu mukadderatın en azından bildiğimiz, nispeten yönetebildiğimiz, bizden bir parça ile yaşanmasının verdiği huzurdur. Biz aslında bu huzura talibizdir. İçimizdeki aşkın muhattabı bu huzurdur. Aslında bu huzurun yaşanacağı zamandır. Bu açıdan, “aslında insan, zamana aşıktır” diyebilir miyiz? İnsan zamana aşıktır. Bu kadar soyut ve tutamadığımız için adeta delirdiğimiz bu “şey”in bir anda cisimlenivermesi bizi öyle bi

23 Nisan, Millî Bilinç ve Çocuk Bayramı Üzerine Düşünceler

Bundan tam 102 yıl önce bütün milletin umudunu omuzlarında taşıyan bir heyet, ulusun son çare olarak kendilerine yüklediği görevin bilinciyle evvela Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde Cuma namazını eda edip o güne kadar ki tüm yollar gibi zorlukla tadilatını yaptıkları binaya dualar, tekbirler, ve uğurlarına kesilen kurbanların ardından giriş yaptılar Bugün, adına misyon ve vizyon dediğimiz ama o gün mefkûre, ideal, dava ve çare olarak görülen rota, daha ilk oturumda yapılan ilk konuşmada ifadesini meclisin en yaşlı üyesi Şerif Bey’in sesinde buluyordu: “Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış bağımsızlık yazgısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini yönetmeye başladığını bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.” Şimdi; bu konuşmayı meclisin açılışında dahi bağımsızlığın bir yazgı, değişmez bir kader olarak görüldüğüne, meclisin bu yazgıyı bizatihi yüklendiğine, bunun bir danışma meclisi veya adeta noterler kurulu olarak değil bizzat yönetme yetkisi ve iştiy

Ey Sevgili

  Ey sevgili, Herkesi gönderdim, artık yalnız sen ve ben… Herkesi birer birer gönderdim, bazılarını yarı yolda bıraktım, bazılarını kızarak, bazılarını bağıra çağıra, bazılarını mecbur bırakarak, bazılarını nazikçe, bazılarını korkakça, bazılarını cesurca, bazılarını ise severek… Ama herkesi gönderdim. Yalnız sen ve ben varız. Herkesten ari, herkesten uzak, şehirlerin ortasında yalnız bir adamım artık. Herkese çizdiğim çiçekli yollar aslında benden adım adım, milim milim, saniye saniye uzaklaştırmak içindi. Tüm kalabalıkların içinde; tüm korna seslerinin, aceleci adımların, kahkahaların, sevgi ve nefretlerin, aşkların, kıskançlıkların, ölüm ve yaşamların, coşku ve hayal kırıklıklarının içinde ikimize bir ağaç gölgesinde kuytu bir köşe yarattım. Senin inadına “yarattım” diyorum, çekesin diye nazımı. Kimse kalmadı; elele, diz dize, göğüs göğüse, dudak dudağa biz kaldık. Ağlasam ıslanır ellerin, kıpırdasam hissedersin, fısıldasan duyarım. Ah bir fısıldasan… Sende